Kayıtlar

Mart, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mesane Kanserinde Alternatif Tedavi Umudu

Resim
Kökeni Afrika, Hindistan ve Ortadoğu olan tütsü yağı (ing. frankincense oil) binlerce yıldan beri tütsü ve parfüm yapımında kullanılan, gerek toplumsal gerekse ekonomik önemi yüksek bir ürün. Tütsü yağı Boswellia ağaçlarından (lat. Boswellia carteri) elde edilen ve aromatik olarak güçlendirilmiş reçineden hazırlanıyor. Yağın ana maddesi bosvelik asidin (ing. boswellic acid) anti-neoplastik[1] özellikleri olduğu biliniyor. Oklahoma Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi ve Oklahoma City VA Tıp Merkezi'nden Hsueh-Kung Lin ve ekibinin bulguları Somali'de yetişen Boswellia Carteri otlarının mesane kanserinin tedavisinde (ing.) alternatif terapi potansiyeli olduğuna işaret ediyor. Araştırmacılar yağı iki tür kültür hücresinde denediler: kanserli mesane hücreleri ve normal mesane hücreleri. Sonuçlar, tütsü yağının kültürdeki kanserli hücrelerle (carcinoma J82) normal olanları (urothelial UROtsa) birbirinden ayırabildiğini, ve özellikle kanserli olanları öldürdüğünü gösterdi. [1

Dünya Benzeri Gezegenler Aranıyor

Resim
Galaksimizde bir yerlerde Dünya'nın ikizi var mı? Astronomlar Dünya'nınkine denk yörüngesi olan, Dünya boyutlarında bir gezegen bulmaya giderek daha çok yaklaşıyor. NASA'nın Kepler uzay aracı sırf bu nedenle fırlatıldı. Eğer başarılı olunursa, gündeme gelecek sorular şunlar olacak: Gezegen yerleşime uygun mu? Dünya'ya benzer atmosferi var mı? Cevapları bulmaksa kolay değil. Aynasının büyüklüğü ve dış uzayda yer alacak olması dolayısıyla James Webb Uzay Teleskobu - JWST - (2013'te fırlatılması öngörülüyor) astronomların bu soruları yanıtlamasına olanak verecek. Lisa Kaltenegger (Harvard-Smithsonian Center for Astrophysics) ve Wesley Traub (Jet Propulsion Laboratory), JWST'nin varsayımsal dünya benzeri gezegenlerin transitleri esnasında, ki bu sırada yıldızının ışığının bir kısmı gezegenin atmosferi tarafından süzülüyor, atmosferlerini karakterize edebilme yeteğini son çalışmalarıyla sınamışlar. Bulguları, JWST'nin ozon ve metan gibi biyoişaretçi denilen bel

İnsan Beyni Kaosun Eşiğinde

Resim
Cambridge'den araştırmacılar insan beyninin karmaşayla düzen arasında geçici bir noktada, kaosun kıyısında yaşadığına (ing.) dair yeni kanıtlar buldu. Herkesin erişimine açık PLoS Computational Biology dergisinde 20 Mart'ta yayınlanan makale, önceleri teorik spekülasyonlarla dolu bir alana deneysel veriler kazandırdı. Kendi kendine oluşan bu kritik an (düzen ve karmaşa arasında çalışmak için sistemlerin rastgele oluşturduğu eşik), çığlar, orman yangınları, depremler ve kalp ritimleri gibi değişik fiziksel sistemlerde kompleks etkileşimler sonucu ortaya çıkabiliyor. Cambridge Üniversitesi Tıbbi Araştırma Konseyi Beyin ve Bilişsel Bilimler Birimi ve GlaxoSmithKline Cambridge Klinik Bölümü araştırmacılarından oluşan ekibin çalışması, insan beynindeki ağların dinamiğiyle doğadaki yapay da olsa çok farklı sistemlerin önemli bir ortak noktası olduğunu gösterdi. Bu karakteristiğe sahip ağların optimal belleği ve bilgi işleme kapasiteleri var. Özellikle kritik sistemler yeni veri gi

Verimli Araziler Hızla Yok Oluyor

Resim
Soil Use and Management dergisinde yayınlanan bir makale dünya çapında ekilebilir arazilerdeki bozulmanın hızını ve şiddetini gözler önüne serdi. Toprağın kalitesi, su durumu ve bitki örtüsünde gerileme diye tanımlayabileceğimiz arazi bozulması çok önemli olmasına karşın, günümüze dek boyutlarını ve şiddetini ölçebileceğimiz dünya çapında tutarlı verilerden yoksunduk. Son otuz yıl boyunca, kendi ülkelerindeki durumu bilen toprak uzmanlarının kişisel yargılarıyla oluşturulmuş GLASOD'dan (ing.: Global Assessment of Soil Degradation ) yararlanıldı. GLASOD, arazilerin %15 kadarının bozulduğuna işaret etse de bu ölçümden ziyade algıya dayalı bir orandı. Bai'nin yeni çalışması kesin tanımlanmış ve tutarlı uzaktan görüntüleme yöntemini kullanarak küresel çapta toprak bozulmasını (ing.) ölçüyor. Sonuçlar tek kelimeyle korkutucu. Yalnızca 1981-2003 arasında verimli arazilerin %24'ü gerilemiş. Yazarlardan ISRIC - World Soil Information uzmanı Dr David Dent'e göre bozulman

Antik Mısır'ın Kokuları

Resim
Eski Mısırlılar da, o zamandan kalan parfüm şişelerinin kanıtladığı gibi hoş kokulara meraklıydı. Bonn Üniversitesi'nin daimi Mısır Müzesi'nde oldukça iyi korunmuş bir şişe yerini gururla alacak. 3500 yıllık parfüm şişesini (ing.) bilgisayar tomografisiyle inceleyen uzmanlar, yakın gelecekte daha fazla analize tabi tutacakları bir sıvı kalıntısı keşfettiler. Artık hedefleri kokuyu yeni baştan oluşturmak. Firavun Hatshepsut güç tutkunu bir kadındı, iktidarı M.Ö. 1479 yılı civarında ele geçirdi. Aslında, o zaman üç yaşında olan üvey oğlu Thutmose III'ü büyüyene kadar temsil edecekti, ama bu geçici dönem yirmi yıl sürdü. Thutmose'yi hükümetten bir şekilde hep uzak tutmayı başardığını söylüyor müzenin küratörü Michael Höveler-Müller. Höveler-Müller'e göre Hatshepsut'un parfümü gücünün tipik bir simgesiydi ve içindeki maddelerden biri tanrıların kokusu olan tütsüydü. Eğer üniversitenin bilginleri kokuyu yeniden yapabilirse bu ilk olacak. Hatshepsut M.Ö. 1457&#

NASA Yaşamın Neden Solak Olduğunun Peşinde

Resim
Meteor tozlarını analiz eden NASA bilginleri yaşamın en temel, yani moleküler düzeyde nasıl çalıştığına dair uzun zamandır merak edilen gizemi çözmenin peşinde. "Uzayda oluşup, meteor çarpmalarıyla dünyaya gelen amino asitler gibi biyolojik moleküllerin yaşamı solak yaptığı (ing.) fikrine destek veren ipuçları bulduk," diyen NASA Goddard Space Flight Center, Uzay Uçuşları Merkezinden Dr. Daniel Glavin, "Bununla kastettiğim, bilinen yaşamın protein üretmek için neden amino asitlerin sol elli versiyonunu kullandığı," dedi. Glavin'in başkanlığındaki araştırma Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde 16 Mart'ta yayınlandı. Hayata destek veren moleküllerin ağır işçisi olan proteinler, saçtan enzimlere dek her yapıda kullanılıyor, kimyasal reaksiyonları hızlandırıp düzenleyen katalist rolünü üstleniyor. Alfabenin harfleriyle nasıl sınırsız sayıda sözcük üretilebiliyorsa, yaşam da yirmi farklı amino asidi kullanarak değişik şekillerde milyonl

Genç Dinozorlar Sürüler Halinde Yaşıyordu

Resim
Batı Moğolistan'ın iç bölgesindeki Gobi Çölü'nde kazı yapan Çin ve Amerikan paleontologları, 90 milyon yıl önce gölün çamurlu kıyılarında ölmüş kuşa benzeyen genç dinozor sürüsü (ing.) kalıntıları keşfetti. Sürünün çamur tuzağındaki beklenmedik ani ölümü ender bir toplu davranışın ipucunu veriyor. Tek bir ornithomimid dinozor (Sinornithomimus dongi) türünün gençlerinden oluşan sürü, yeişkinlerin yuva yapmak veya kuluçkayla meşgulken, gençlerin kendi kendilerini savunmaya terkedildiklerini düşündürüyor. National Geographic kaşifi ve Chicago Üniversitesi profesörlerinden Paul Sereno ve İç Moğolistan Arazi ve Kaynaklar Bakanlığı'ndan Tin Lan, yetişkin ya da kuluçkada yavruya rastlamadıklarını ve genç dinozorların birlikte dolaştıklarını söyledi. Hayvanların yedikleri son yemeklerle beraber kemikler, geçtiğimiz Şubat ayında sergilenmek üzere Sereno'nun Çin'deki laboratuarına nakledildi. Dinozor sürüsünün kemikleri 1978 yılında Çinli bir jeolog tarafından Gobi Ç

Yeni Patlayıcı Madde Bulma Metodu

Resim
Tennessee (ABD) ve Danimarka'dan bir grup araştırmacı, buharlarının fiziksel özelliklerinden patlayıcıları tesbit edebilen (ing.) bir metod geliştirdi. Saha çalışması için şu anda prototipi üretilmekte olan teknolojinin detayları, American Institute of Physics (AIP) tarafından basılan Review of Scientific Instruments dergisinin son sayısında yayınlandı. Araştırmayı yürüten ekipten Oak Ridge National Laboratory (ORNL) ve Tennessee Üniversitesi'nden Thomas Thundat, bazı tür patlayıcıların diğer maddelerin buharlarıyla biraraya bulunduğunda ayırt edilmelerine yardımcı olan ve kendine özgü termal karakteristiği olan buharlarının mevcut olduğunu söylüyor. Makalede, teknolojinin patlayıcı izini de takip edebildiği belirtilmiş, ayrıca patlayıcı olan ve olmayan kimyasal maddeleri ayırabildiği gibi, TNT, PETN ve RDX gibi patlayıcıları da birbirinden ayırabiliyor. Thundant ve ekip patlayıcı sensörleri konusunda yıllardır çalışıyor. Tipik sensörler iyon hareket spektrometresi kulla

Fermilab Higgs Kütlesine Biraz Daha Yaklaştı

Resim
Higgs bozonunun sahip olabileceği kütle bölgesi daralmaya devam ediyor. ABD Enerji Bakanlığı Fermi Laboratuarında CDF ve DZero çarpıştırıcılarında yapılan deneylerden elde edilen veriler, önceki ölçümlerde belirlenen Higgs kütle alanından önemli bir kısmı olasılık dışı bıraktı. Eski deneyler Higgs parçacığının 114 ve 185 GeV/c2 arasında bir kütleye sahip olabileceğini tahmin etmişti. CDF ve DZero sonuçları bozonun 160 ve 170 GeV/c2 arasında bir kütlesi olamayacağını (ing.) saptadı. Bakanlığın Yüksek Enerji Fiziği Bilim Ofisi yardımcı direktörü Dennis Kovar, "Tevatron,[1] CDF ve DZero'nun olağanüstü performansı bu önemli sonuca erişmemizi sağladı," diyerek, kütle alanını daha da daraltmayı umduklarını söyledi. Higgs parçacığı Standart Model olarak bilinen parçacıkların ve etkileşimlerinin kuramsal çerçevesinde kilit rol oynuyor. Standart Model'e göre Higgs bozonu neden bazı parçacıkların kütlesin olup, bazılarının olmadığını açıklamakta. Şu ana dek, Higgs parçac

Yüksek Tansiyonu Yalnız Böbrekler mi Kontrol Ediyor?

Resim
Yüksek tansiyon sorunu salgın boyutuna ulaştı. Gelişmiş ülkelerdeki kalp krizi, felç ve böbrek hastalıkları kaynaklı erken ölümlerin neredeyse üçte birine o sebep oluyor. Suç hangi organda, böbrekte mi, beyinde mi? Bu sorunun cevabı yıllardır bilim adamlarının kafasını kurcalıyor. Bu ay, Experimental Physiology iki taraftan da dünya çapında uzmanların katılacağı bir tartışmaya ev sahipliği yapıyor. Konu hakkında basılmış ilk münazara (ing.) olma özelliğini taşıyan yayında doktorlar Montani, Vliet, Osborn, Averina ve Fink fikirlerini bizimle paylaşırlarken, birbirlerinin görüşlerini de eleştirecekler. Onların fikir alışverişi, yüksek kan basıncının nasıl kontrol edildiğine dair en son araştırmalardan haberdar olmak isteyenler için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Montani ve Vliet kan miktarını denetlemenin kilit rolü olduğunu, zira tansiyon yükseldikçe böbreğin otomatik olarak daha fazla idrar yaptığını savunuyor. Buna mukabil, Osborn ve arkadaşları kardiyovasküler sistemin böbr

Melanom (Cilt Kanseri) Tedavisinde Umut

Resim
Habis cilt kanserine dönüşmesinin ilk aşamalarında normal pigment hücrelerini kopyalayarak çoğaltmanın yolu bulundu (ing.). California Üniversitesi, San Francisco Helen Diller Family Comprehensive Cancer Center araştırmacılarının fareler üzerinde denediği iki ilaçlı yeni terapi ile kanserli hücrelerde istatiksel olarak önemli oranda gerileme görüldü. Sonuçlar (ing.) Nature Genetics dergisinde yayınlandı. Melanom, melanosit[1] adı verilen pigment hücrelerinden türeyen bir cilt kanseri çeşidi ve son yıllarda hastalıktan muzdarip olan insanların sayısında ciddi artış kaydedildi. Hastaların yaklaşık %15'i, üç dört yıl içinde hastalığın nüksetmesi ya da metastaz yoluyla vücudun başka bölgesine sıçraması sonucu ölüyor. Melanomda en sık rastlanan kalıtsal değişim bir onkojendeki - normal hücreleri kanser hücresine dönüştüren bir gen - BRAF denen mutasyon. Araştırma için farenin melanositlerindeki onkojene müdahale edildi ve gendeki iyi huylu (benign) lezyonların insanlarda oluşan ve

Yeni Demir Bileşikleri Teorisi

Resim
Amerikalı ve Çinli fizikçiler yüksek ısı süperiletkenlerinin yeni bir sınıfının karmaşık kuantum davranışını açıklamak ve önceden kestirmek üzere yeni bir kuram (ing.) önerdiler. Proceedings of the National Academy of Sciences 'da açıklanan bulgular demir pnictide'ları[1] olarak bilinen maddelerle ilgili. Bir yıl önce pnictide'larda keşfedilen yüksek-ısıda süperiletkenlik, 20 yıldan beri kuprat[2] denilen bakır temelli süperiletken çeşidi üzerine yapılan gözlemlerden bir anlam çıkarmaya çalışan fizikçiler için tam bir lütuf oldu. Rice Üniversitesi'nden, fizikçi ve makalenin eşyazarlarından Qimiao Si'ye göre, Araştırma, demir niktitlerinde gözlemlenen kuantum manyetik dalgalanmaları açıklamaya yönelik, ve elektronlararası etkileşimin bu davranışı nasıl yönettiğine dair bir kuram öneriyor. Süperiletkenliğin kökenleri bu etkilerde gizli; dolayısıyla onları anlamak çok önemli. PNAS makalesinde Si ve Rutgers Ünv., Zhejiang Ünv. ve Los Alamos Ulusal Laboratuarı&#

Pekin Adamı Yaşlandı

Resim
Yeni tarihlendirme metodu Pekin Adamı'nın daha önce tahmin edilenden yaklaşık 200.000 yıl daha yaşlı (ing.) olduğunu gösterdi. Buna göre, daha çok Pekin Adamı olarak bilinen Homo Erectus nisbeten yumuşak buzul çağına uyum sağlamayı başarmış. Purdue Üniversitesi Dünya ve Atmosfer Bilimleri profesörü araştırmacı Daryl Granger bulduğu yöntem, Homo Erectus'un kalıntılarının bulunduğu Çin'in Zhoukoudian bölgesinin daha doğru tarihlendirilmesini sağladı. Site, 680.000-780.000 sene öncesine ait. Eski yöntemler sitenin 230.000-500.000 yıllık olduğunu göstermişti. Granger, Nanjing Normal Üniversitesi ile beraber sitedeki dört taştan alet ve altı çökelti numunesinin analizini yaptı. Nature dergisine kapak olan çalışma, tarihlendirme için volkanik taşlara ihtiyaç duyan diğer yöntemlerin yerine, özellikle benzer taşların olmadığı yerlerin analizinde kullanılacak. New York Üniversitesi, İnsanın Kökenlerini Araştırma Merkezi'nden yrd. prof. Susan C. Anton'a göre bu buluş,

Süpersonik Spreyler ve Şok Dalgaları

Resim
Şok dalgaları geniş ölçekte araştırılmış bir konu, fakat ABD Enerji Bakanlığı (DoE) Argonne Ulusal Laboratuarı ile Wayne State ve Cornell Üniversiteleri'nin işbirliği, yüksek basınçlı süpersonik yakıt püskürtülerince oluşan şok dalgalarının etkileşimi (ing.) hakkında önemli bilgiler sağladı. Katı darbe ve şok jeneratörleri ve benzer yöntemlerle oluşturulan şok dalgaları geçmişte incelenmişti, ama mikrometre ölçeğinde hamlaçlarla (meme) yaratılan yüksek basınçlı püskürtüler de süpersonik hızlara ulaşabiliyor. Argonne'daki bilginlerden Jin Wang'a göre şok dalgalarının iç yapısını incelemek bugüne dek zordu. Artık, yüksek yoğunlukta X ışınları kullanılarak opak püskürtünün iç yapısı ve spreyin çevresindeki gazımsı ortam incelenebilmekte. Süpersonik spreylerin opak yapısı gözlemleri zorlaştırmakta, bu da yüksek basınçlı, hızlı püskürtme ve sprey teknolojilerinin geliştirilmesini kısıtlamaktaydı. Cornell Üniversitesi'ndeki Gelişmiş Foton Üreteci (ing.: Advanced Photon

Meyva Sinekleri Rüzgarı Seziyor

Tüy siklet meyva sinekleri uçup gitmemek için rüzgarın ne zaman ve nereden eseceğini bilmek zorunda. Peki bunu nasıl yapıyorlar? National Science Foundation'ın desteğiyle California Institute of Technology (Caltech) tarafından yapılan incelemede meyva sineklerinin yalnız rüzgarın ne zaman eseceğini değil, ne yönden eseceğini de hisseden bir mekanizmaları olduğunu saptandı. Sinekler evrim sürecinde, antenlerinde bunun için özel nöronlar geliştirmiş. Biyoloji profesörü David J. Anderson meyva sineklerinin sert bir meltemde davranışlarını olağanüstü buluyor. "Öyle ki, doğru yönde bir esinti yaratarak sineği olduğu yerde durdurabilirsiniz. Esinti devam ettiği sürece sabit durumdayken onları cımbızla yakalayabilirsiniz. Esinti kesilir kesilmez sinekler yürümeye devam etmeye başlıyorlar." Araştırma Nature'da yayınlandı. Video: Caltech/Suzuko Yorozu, David Anderson, et. al., Eurekalert .

Kaplanı 3-D Görüntüsünden Tanıyan Yazılım

Resim
Yaban Hayatını Koruma Cemiyeti'nin (ing.: Wildlife Conservation Society ) yardımıyla geliştirilen yazılım sayesinde kaplanları izleyen araştırmacılar, uzaktan kumandalı kameralarla çekilmiş resimlerin üç boyutlu (3-D) görüntüsünü yaratıp kaplanları birbirinden hızlı şekilde ayırt edebilecekler. Biology Letters dergisindeki makaleye göre yazılım, yüzülmüş derilerden bile kaplanları tanıyabiliyor (ing.). Conservation Research Ltd. tarafından tasarlanan program, kriminologlar, diğer bir deyişle suçbilimcilerin parmakizi tanımlamasına benzer bir algoritmayı kullanarak, fotoğrafları tarayıp üç boyutlu bir modelini yaratıyor. Çalışmanın yazarları Conservation Research Ltd.'den Lex Hiby, Gatty Marine Laboratory Deniz Memelilerini Araştırma Birimi'nden Phil Lovell, Wildlife Conservation Society Hindistan'dan Narendra Patil, N. Samba Kumar, Arjun N. Gopalaswamy ve K. Ullas Karanth. Halihazırda araştırmacılar kaplan nüfusunu hesaplayabilmek için "tuzak" kameralar

Yağmur Ormanlarında Cinsiyet Savaşları

Resim
Yakınlarında erkeksiz bir dişi farkettiklerinde, diğer dişi karınca kuşları (lat. Hypocnemis peruviana) parnerlerini kaptırmamak için erkek kuşların flört şarkılarını örten (ing.) sesler çıkarıyor. 12 Mart 2009'da Current Biology dergisinde yayınlanan araştırmaya göre erkekler buna önlem olarak başka bir şarkıya geçiyorlar. Bulgular, çiftler arasında sinyal bozma'nın ilk örneği. "İnsanlar arasında sinyal bozma deyince ilk aklımıza gelenler radyo, radar veya cep telefonuyla yapılan iletişimin karıştırılması," diyen Oxford Üniversitesi'nden Joseph Tobias, "Çalışmamıza konu dişilerin erkeklerinin şarkılarına da yaptıkları aynen bu, ama görünüm kocasının başka bir kadınla flört etmesini engellemek için habire onun konuşmasını kesen bir eşe daha çok benziyor," diye devam ediyor. Toplu yaşayan hayvanların çok çeşitli topluluk öğeleri var ve çoğu kompleks eşgüdüm (koordinasyon) gerektirmekte. Tipik bir örnek, Peru'daki şakıyan karınca kuşlarının düetl

Aerosol Gözlem Tekniğiyle Mavi Gökyüzü

Resim
Atmosferin dört köşesine yayılmış minicik parçacıkların küresel iklimi düzenlemede önemli rolü olabilir. Aerosol dediğimiz bu parçacıkları inceleyen bilimadamları, bugüne dek onların neden oluştuğunu, boyunu ve küresel dağılımını doğru ölçmek için çok çaba gösterdiler. NASA bilginleri tarafından geliştirilen yeni ölçüm tekniği (ing.) ve uydu aracı Aerosol Polarimetry Sensor (APS) işlerini bayağı kolaylaştıracakmış gibi. Motorlu taşıtlardan ve biyoyakıt tüketiminden kaynaklanan siyah karbon gibi bazı küçük aerosol türleri güneş ışığını soğurarak atmosferin ısınmasına olumsuz katkıda bulunuyor. Kömür santrallerinden çıkan sülfatlar gibileriyse güneşten gelen radyasyonu uzaya geri yansıtarak soğuma etkisi yaratıyorlar. Sözün özü, iklimsel değişikliğe neyin sebep olduğuna dair en büyük soru işaretini aerosoller meydana getirmekte. Aerosollerin atmosfere ve iklime olan etkisini ölçmenin en büyük zorluğu aerosollerin kendisini ölçmekteki güçlükten kaynaklanıyor. Sorun, güneşin ışığını y

Diyabet İçin Kök Hücre - Hiperbarik Oksijen Tedavisi

Resim
Tip 2 diyabet (şeker) hastalarının kendilerinden alınan kök hücrelerinin damar içine verilmesi (ASC) ve hem ASC öncesi, hem de sonrası hiperbarik[1] oksijen takviyesinin (HBO) kan şekerini düşürmesinin yanısıra, insülin gereksinimini azalttığı açıklandı. Cell Transplantation (Vol. 17 No.12) dergisinin son sayısında yayınlanan araştırmanın yazarlarından Esteban Estrada (Stem Cell Argentina), kök hücre terapilerinden (ing.) umut verici sonuçlar aldıklarını ve buna nazaran çok az yan etkiyle karşılaştıklarını belirtiyor. Öncelikle karbon monoksit zehirlenmesi, vurgun ve yaraları iyileştirmede kullanılan yüksek basınçlı hiperbarik oksijen tedavisi, kök hücre hareketliliğini artırıyor ve nitrik okside bağlı bir mekanizmayla endotelyal[2] ata hücrelerini çoğaltıyor. ASC-HBO karma tedavisinin güvenilirliği klinik deneylerde 25 "tip 2 diyabet" hastasıyla sınandı. [1] normalin üstünde hava basıncı [2] epitel dokusundan kaynaklanan ve epitel hücrelerden oluşan

Omurilik Tedavisinde Kök Hücre Nakli

Resim
Hastanın kemik iliğinden kendi kök hücrelerini (ing.: BMC, bone marrow-derived stem cell) doğrudan omuriliğe enjekte ederek omurilik hasarlarının tedavisinde (ing.) kısmi başarı sağlandı. Uygulama ters bir etki yaratmadan yaşam kalitesini iyileştiriyor. Kan akışının ve hücrelere oksijen tedarikinin düzelmesi başarıda en büyük etken. Ayrıca mesanenin daha iyi kontrolü gibi işlevsel iyileşmeler de uygulamanın gündeme getirdiği faydalardan bir tanesi. Cell Transplantation (Vol. 17 No.12)'de yayınlan araştırmada, BMC'lerin doğrudan omuriliğe zerkedildiği dördü akut, dördü kronik sekiz hastada olumlu morfolojik gelişme gözlemlenmiş. Araştırma, DaVinci Biosciences, Costa Mesa, California'dan Dr. Francisco Silva ve South Florida Üniversitesi'nden Dr. Svitlana Garbuzova-Davis tarafından yürütüldü.

Faydasız Büyük Gözlü Balık

Resim
Medaka; Japonların resmini gördüğünüz balığa verdikleri isim aynen bu anlama geliyor: faydasız büyük gözlü balık. Güney Asya'nın pirinç ekilen sulak bölgelerinde yaşayan medakanın gözleri gerçekten büyük de olsa, aslında gayet yararlı bir balık, özellikle de bilimadamlarına. Medaka basit bir organizmaya sahip, genetikçilerin sözünü dinleyen ve laboratuvarda kolayca yetiştirilebilen bir balık. Aynı zamanda kendisinden daha gelişmiş omurgalılarla bir çok moleküler süreci ortak. Medaka (lat. Oryzias latipes) embriyoları ve yavruları diğer türlerin embriyo gelişmesini incelemek için yaygın olarak kullanılıyor. Faydasız balık, araştırmacıların radyasyonun hücre DNA'sına verdiği zararlı etkileri anlamalarına   (ing.) yardımcı olmakta.[1] Radyasyonun hücre DNA'sına verdiği zararlar iyi belgelenmiş durumda. Bilinmeyense, bazı bireylerin diğerlerine göre niye farklı etkilendiği ve daha dirençli olduğu. Prof. John Zimbrick (ing.) laboratuarında düşük dozda radyasyonun kalıtsal

İlk İzlenimin Sinirsel Mekanizması

Resim
New York ve Harvard üniversiteleri sinirbilimcilerinden ortak bir ekip diğer insanlar hakkında ilk izlenimlerimizi oluşturmamızdan (ing.) sorumlu sinir devrelerini belirlemeyi başardı. Benzeri ilk yargıları meydana getirirken toplumsal bilgiyi nasıl kodlayıp değerlendiğimizle ilgili bulgular Nature Neuroscience dergisinin son sayısında yayınlandı. Sosyal ilişkilerde başkaları hakkında fikir edinmek kolay değil. Tanıştığımız her yeni insan muğlak ya da karmaşık bilgiye kaynak olabilir. Birisiyle ilk kez karşılaştığımızda, ondan hoşlanıp hoşlanmadığımıza oldukça çabuk karar veririz. Zaten geçmiş araştırmalar, insanların çoğunlukla yarım dakikadan az sürelik çabuk gözlemleri esas alarak nisbeten doğru ve değişmeyen değerlendirmeler yaptığını gösteriyor. Nature Neuroscience'ın araştırması yeni bir insanı gördükten hemen sonra edinilen izlenimleri oluşturan beyin mekanizmalarını incelemeyi amaçlamış. New York Üniversitesi Psikoloji ve Sinirbilim Profesörü Elizabeth Phelps'in

Yüksek Basınçta Sıradışı Alaşımlar

Resim
İnsanlık Bronz Çağı'ndan beri farklı metalleri birleştirerek alaşımlar yapmaya çalışmış. Ne var ki tüm metallerle alaşım her zaman kolay değil - bazı element çiftlerinin atomları birbirine hiç uymuyor. Uluslararası bir ekip atomları yüksek basınca tabi tutarak daha önce yapılamayan alaşımların (ing.) olabileceğini keşfetti. Bu, yakın gelecekte yepyeni malzemelerle karşılacağımızın göstergesi. Geçmiş incelemelerden standart atmosfer basıncının katlarca üstünde basınçlarda atomların özelliklerinin değiştiğini ve farklı kurallarla birleşerek yani malzemelerin ortaya çıktığını biliyoruz. Ama Carnegie Enstitüsü Jeofizik Laboratuarının ürettiği seryum-aluminyum alaşım yaratılmasında yeni bir çığır açacak. Carnegie'den Ho-kwang Mao ve Zhejiang Üniversitesi International Center for New-Structured Materials'dan Jian-zhong Jiang sınırların hiç bu derece zorlanmadığında hemfikir. Alaşımların çoğu ikame etkisi denilen ve iki metalin atomlarının rastgele karışarak tek bir atomik

Canımız Bilerek Yakıldığında Acı Artıyor

Resim
Harvard Üniversitesi 'nden araştırmacılar, canımızın bilerek yakıldığını sandığımızda daha fazla acı hissettiğimizi (ing.) tespit etti. Çalışmada deneklerin, kendilerine elektrik şokunun bilerek verildiğini bildikleri zaman canlarının daha fazla yandığını söyledikleri kaydedildi. Katılanlar kaza ile verilen şoklara nisbeten uyum sağlarken, bilerek ve isteyerek acı verildiği durumlarda acıyı hep yoğun olarak yaşadı. Psychological Science dergisinde yayınlanan bilimsel araştırma, Kurt Gray ve Prof. Daniel Wegner tarafından yürütülmüş. Ruhi durumumuzun acıyla ilgili deneyimlerimizi değiştirdiği uzun zamandır biliniyordu, fakat bulgular karşımızdakilerin ruh hallerini nasıl algıladığımızın da acıyı ne kadar duyumsadığımızı etkilediğini ortaya koydu. Araştırma the National Institute of Mental Health, the Canadian Social Sciences ile Humanities Research Council, ve the Institute for Humane Studies tarafından desteklendi.

Kan Testiyle Alzheimer Teşhisi

Resim
Alzheimer hastalığının semptomlarının şiddetiyle doğrudan ilişkili iki antikorun bulunması, bu yıpratıcı hastalığın kan testiyle teşhisi (ing.) yönündeki umutları artırdı. Georgia Üniversitesi (Augusta, ABD) Charlie Norwood VA Medical Center ve  Medical College of Georgia araştırmacıları, 118 yaşlı yetişkinin kan örneklerindeki antikor düzeyiyle onların demans[1] düzeyini karşılaştırdılar. Journal of Gerontology: Medical Sciences'in cari sayısında yayınlanan bulgular, bağışıklık sistemindeki iki proteinin konsantrasyonu arttıkça bunamanın derecesinin arttığını teyit etti. Franklin College of Arts and Sciences klinik psikoloji bölüm başkanı ve makalenin eşyazarı Prof. L. Stephen Miller, ilişkinin güçlü ve sürekli olduğunu belirtti. Amyloid-beta ve RAGE proteinleri Alzheimer hastalarında artıyor. Vücutsa buna tepki olarak anti-amyloid-beta ve anti-RAGE antikorlarıyla karşılık vermeye çalışıyor. Araştırma, bu iki antikorun çoğalmasıyla AH'nin şiddeti arasında pozitif bir il

Korkunun Sonu Geldi mi?

Resim
Vici ödüllü Merel Kindt liderliğindeki Hollandalı araştırmacılar korkuya verilen tepkiyi (ing.) başarıyla hafifletti. Gönüllü deneklere beta blokan (inhibitör ya da blokör) propranolol vererek korkuyla ilgili anıları zayıflatıldı. İşin ilginci, zaman geçmesine rağmen korkuya verilen tepki geri dönmedi. Bulgular 15 Şubat 2009'da Nature Neuroscience dergisinde yayınlandı. Son zamanlara dek, korkuyla ilgili anıların silinemeyeceği düşünülmekteydi. Kindt ve arkadaşları insanlarda duygusal belleğin değiştirilebileceğini kanıtladı. Korkutan anıların uzun-vadeli hafızaya depolanmasından önce, geçici bir istikrarsız aşama var. Bu süreçte, anıları kaydeden protein sentezi meydana geliyor. Geleneksel görüş, anının bu aşamadan sonra oluştuğu ve dolayısıyla tahrif edilemeyeceği şeklindeydi. Ne var ki, aynı protein sentezi anılar bellekten çağrılırken de oluşuyor ve tam o anda öncekine benzer kararsız bir aşama yineleniyor. Araştırmacılar işte bu aşamaya müdahale etmeyi başardılar. Dene

Nanotek Kaplamalı Beyin İmplantları

Resim
Michigan Üniversitesi (Ann Arbor, ABD) biyomedikal ve malzeme mühendisleri beyin implantları için nano teknolojiyle üretilmiş yeni bir kaplama (ing.) geliştirdi. Bu sayede, araçlar daha uzun süre işlevsel kalacağı gibi, sağırlık, felç, körlük, sara ve Parkinson hastalığı tedavisinde iyileşme sağlanacak. Beyin implantları halen Parkinson, depresyon ve saranın (epilepsi) tedavisi için kullanılmakta. Yeni nesil araçlar iki şekilde çalışacak. Ya beynin kendi yarattığı sinyalleri bastıracak elektrik akımıyla nöronlar uyarılacak, ya da sağlıklı nöronların yaydığı sinyaller kaydedilip, görevini yerine getirmeyenlere aktarılacak. Beynin iç kısımlarına yerleştirilen mikro elektrodlar nöronlarla birebir iletişim kurabildiği için sinyal kontrolü daha hassas yapılabiliyor. Çalışma, Biyomedikal Mühendisliği Bölümü'nden Mohammad Reza Abidian başkanlığında yürütülüyor.

Kişisel Robotunuz Yakında Hazır

Resim
Brown Üniversitesi , Providence, ABD'den bilim adamları sözsüz komutlara, yani insan jestleriyle verilen emirlere itaat eden robot geliştirdiler. Düşünün bir kez: kişisel robotunuza emirleri veriyor, sonra oturup keyfinize bakıyorsunuz; robotun sizi doğru anladığından kuşkunuz yok. Bugüne dek, otonom, herşeyi yapabilen bir robot bilimkurgu romanlarında varolabildi. Brown robotik ekibinin öncülüğündeki ekibin çalışmasını önemli kılan da bu: Grup, birbirinden farklı ortamlarda insandan sözsüz emir alabilen robot yapımının mümkün olduğunu gösterdi; ister içerde, ister dışarıda, karanlıkta veya aydınlıkta, robot el ve kol hareketlerinizi, jestlerinizi doğru yorumlayabiliyor. "Robotun sizi belli bir mesafeden izleyeceği ve özel bir giysi giymeksizin, her ortamda işleyen ve kontrol için geri bakmanızın gerekmediği ilginç bir sistem yarattık," diyor ekibin lideri ve Brown Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri'nden Asistan Profesör Chad Jenkins. Araştırma, US Defense Advanced

Antikor Heykeli: Batı'nın Meleği

Resim
İnsan bağışıklık sisteminin kilit moleküllerinden biri olan antikoru temel alan büyük boy bir heykelin, geçenlerde Florida'nın Jupiter kentinde açılışı yapıldı. Eski kuantum fizikçi, şimdiki heykeltraş Julian Voss-Andreae tarafından yaratılan ve sanatçının Batının Meleği (ing: Angel of the West) ismini verdiği eser, yaşamın moleküllerinden esinlenen şaşırtıcı heykeller üretme macerasında, batı kültürünün asal unsurunu temel bilimlerin oluşturduğu Rönesans nosyonunu yeniden inşa etme çabası.   Batı'nın Meleği, paslanmaz çelik, 3,70 x 3,70 x 1,20 m The Scripps Research Institute (Jupiter, Florida) Fotoğraf: Christopher Fay Heykel, gerek oransal, gerekse işlevsel olarak antikor molekülü ve insan bedenine olağanüstü benziyor. Sanatçı, antikor molekülünü Rönesans'ın sembolü olan Leonardo Da Vinci'nin Vitruvian Man resmine (1490) atıfta bulunmak için bir halkayla çevrelemiş.     (c) 2006 Julian Voss-Andreae Heykelde kullanılan antikor yapısal verileri Eduardo A. Padlan

Alzheimer Kaynaklı İdrak Azalması İçin Test

Resim
Alzheimer hastalığından kaynaklanan idrak azalmasını önceden tahmin edebilen basit bir denge testi (ing.) geliştirildi. On farklı şehirde onaltı üniversite hastanesinin nöroloji ve psikiyatri bölümlerinin 686 hastayla yürüttüğü çalışma Journal of Alzheimer's Disease'in Mart sayısında yayınlandı.[1] Hastalar iki yıllık bir zaman diliminde altı aylık aralıklarla geriastristlerce (yaşlılık hastalıklarında uzmanlaşmış) kontrol edildi ve idrak dengesizliklerinin derecesi Mini Zihinsel Durum Tesbiti (ing.: MMSE, Mini Mental State Examination) ve Tek Bacak Üstünde Denge (ing.: OLB, one leg balance) yöntemiyle belirlendi. Başlangıçta veya sonraki aşamalarda anormal OLB bulgularına rastlanan hastalarda, 12, 18 ve 24 ay içinde bariz idrak azalmasıyla karşılaşıldı. Toulouse Üniversitesi başuzmanı Yves Rolland elde ettikleri sonuçların diğer verilerle de uyuşması durumunda, OLB testinin klinik uygulamalarda yüksek idrak kaybı riski taşıyan AH hastalarını teşhiste kullanılabileceğini v

Tanrı Yok, Hayatınızı Yaşayın

Resim
İngiliz komedyen Ariane Sherine kamu taşıma araçlarında dini reklamlar görmekten sıkılmış ve bazı internet sitelerinin inanmayanları ebedi ateşle tehdit etmesiyse bardağı taşıran son damla olmuş. Sherine, bunun üzerine bir deney yapmaya karar vermiş ve kendi cebinden, bir halk otobüsüne şöyle bir ilan vermiş (ing.): Muhtemelen Tanrı diye bir şey yok. Üzülmeyi bırakın, hayatın tadını çıkarın. Slogana bayılan ülkedeki ateistler kendi aralarında 140.000 sterlin daha toplayarak davaya katkıda bulunmuşlar. Biriken parayla Lobra'dan Glasgow'a dek bütün tren istasyonlarındaki billboardlarda  reklam yeri satın alınmış. Tabii, bu sloganın mantar gibi heryerde bitmesi ne gariptir ki ülkedeki dini grupları kızdırmış ve ülkenin reklam standartları kurumu olan ASA'ya "yanlış reklam" iddiasıyla şikayette bulunmuşlar. Şimdi iki seçenekten birisi olabilir: ASA dini gruplardan Tanrı'nın varlığını kanıtlamalarını isteyebilir, ki bunu yapamamaları durumunda iş daha da k

Sahte Bilimin Yedi İşareti

The Chronicle sahte bilimsel iddialara karşı uyanık olunabilmesi için herkesin bilmesi gereken yedi uyarı (ing.) işareti yayınlamış, bir göz atalım: Mucit iddiasını doğrudan medya kanalıyla sunmaktadır. Her hafta bir iki tane çıkar, çoğunluğu tıbbi iddialar, mucize ilaçlardır. Seyrek de olsa Einstein'ı ya da Newton'u çürütenler de olur. Mucit büyük çıkar çevrelerinin buluşunun ortaya çıkmasını engellediği iddiasındadır. Bu kısmen doğrudur; buluş o kadar uçuktur ki, birileri gerçekten de bu saçmalığın yayılmaması için uğraş verir. Bilimsel etki hep tespit eşiğinin sınırındadır. Öyle ki, olayın hangi etkenden kaynaklandığı kestirilemez. Uçan daireler, kaçan canavarlar bu sınıfa girer. Görüntü hep bulanık, işaretler anlamsızdır. Tencere kapağı da olabilirler, uzaylı da. Para-psikoloji, telekinesis, telepati vb de bu kısma abonedir. Buluşun kanıtı bir hikayedir. İlginç ilaçlarda sık rastlanır; cinsel organlar büyür, kilolar esrarengiz şekilde yokolur. Bazen kimileri muciz

Tanrı, Darwin ve Attenborough

Resim
Yaradılış sanısı taraftarlarından dünyada en fazla sevgi dolu ! mektup alan iki insandan biri David Attenborough (diğeri Richard Dawkins). Kendisi (ing.) genellikle dünyanın harikalarında Tanrı'nın hakkını teslim etmemekle eleştiriliyor. "Sinek kuşları gibiler," diyor Sir David, "Onlara verdiğim cevapta her zaman Doğu Afrika'daki o küçük çocuğun gözlerini oyan solucandan bahsederim. Solucanın dünyada yaşayabildiği tek yer gözde açtığı o çukur, yaradılışı öyle. Bunu herşeye gücü yeten ilahi bir yaratıcı kavramıyla bağdaştırmakta hep güçlük çekmişimdir." Sir David'in Darwin'in doğumunun 200. yılı münasebetiyle çektiği dizi BBC'de yayınlanıyor.

Bir Tonluk Boa

Resim
60 milyon yıl önce soyu tükenmiş bir tonluk boa fosilinin bulunması küresel iklim koşullarının evrimi ve tropik sıcaklıklar hakkında ipucu verebilir. 13 metrelik tropik yılan okul otobüsü kadar büyük ve yaklaşık bir araba ağırlığında. Titanoboa ismi verilen yılanın iskeletinin parçaları uluslarası bir bilimadamları grubu tarafından Kolombiya'da keşfedildi. Araştırma ekibi yılanın boyundan yola çıkarak 60 milyon yıl önce bölgedeki sıcaklığı 91 derece Fahrenheit olarak hesapladı. Günümüzden 10 derece daha fazla olan bu sıcaklık, çağımızdaki Amazon tropikal ekosisteminin o dönemde de olduğunun bir göstergesi. Yılanın boyu önemli çünkü soğuk kanlı hayvanların boyutları sıcaklık elverdikçe büyüyebiliyor. Araştırma 5 Şubat 2009'da, Nature dergisinde yayınlandı. Canlandırma: Jason Bourque, University of Florida

İki Tür Bit, İki Farklı Habitat

Resim
İnsanları bulaşan iki tür bit var: eskilerin deyişiyle edep yerlerimizde ortaya çıkan pubik bit (lat. Pthirus pubis), ve saç ve vücudun diğer yerlerinde ikamet etmeyi seven bit (lat. Pediculus humanus). Peki ama neden iki tür ve neden iki farklı habitat? Bu soru Londra University College bilimadamlarından Robert Weiss'ın da aklına takılmış ve cevabını banyoda gorilleri düşünürken [1] (ing.) bulmuş. Weiss evrimsel atalarımızın yekpare kıllı olduğunu ve iki çeşit biti bu yüzden garipsediğini söylüyor. "Sevimli dostlarımızın yaşam alanlarının -kasık ve vücudumuzun diğer bölgeleri- nasıl bu kadar kesin sınırlarla ayrılmış olduğunu kafamda bir türlü canlandıramıyordum. Evreka anım, münasip bir yerde, duşta gelip çattı. Çıplak maymunların pubik kılları varken, kürklü kuzenlerimizin yok muydu?" Başka bir deyişle, kürksüz maymunlar olarak yalnızca pubik tüylüler familyasının bir üyesiyiz. Pthirus pubis'in atası goril bitiydi (ing.). Florida Üniversitesi'nden D

'Kutsal Toz' Hücre Zarını İyileştiriyor

Resim
Hindistan'da "kutsal toz" olarak bilinen, kadife çiçeği (nergis) renkli baharat hint safranı (zerdeçal), yüzyıllardır yaraları ve enfeksiyonu tedavi etmek için kullanılıyor. Zerdeçalın etkin maddesi olan curcumin 'in iyileştirici kuvvetiyle ilgili son yıllarda yapılan araştırmalar, onun şaşırtıcı antioksidan, anti-kanser, antibiyotik, antiviral özellikleri açığa çıktıkça daha da arttı. Curcumin'in insan vücudunda nasıl işini gördüğü hakkında çok az şey bilinmekteydi. Son olarak, Michigan Üniversitesi 'nden Ayyalusamy Ramamoorthy önderliğinde, araştırmacılar curcuminin kendini hücre zarlarına nüfuz ederek onları daha düzenli yaptığı, böylece hücrenin enfeksiyon ve kanserleşmeye (malignite) karşı daha dayanıklı hale getirdiğini (ing.) ortaya çıkardılar. Kimya ve biyofizik profesörü Ramamoorthy "Zarın sallapati bir halden daha disiplinli ve düzenli duruma geldiğini gördük," dedi. Araştırma sonuçları 3 Mart'ta, Journal of the American Chemi

Soğuk Algınlığının Tedavisi Bulunacak mı?

Resim
Calgary Üniversitesi, Kanada Fizyoloji ve Biyofizik Bölümü'nden David Proud önderliğindeki bir ekip, gezegenimizdeki soğuk algınlıklarının neredeyse yarısının sorumlusu olan rinovirüs[1] bulaştığı zaman, vücudumuzun gen düzeyinde ne değişiklik gösterdiğini incelemiş. American Journal of Respiratory and Critical Care Medicine dergisinde yayınlanan araştırma (ing.), bilimadamlarının çoğunun tahminini, yani hastalık belirtilerinin, virüsün kendisinden çok bağışıklık sistemimizin aşırı tepkisinden kaynaklandığı şüphesini doğrular nitelikte. Sanki virüs sözgelimi alerji semptomlarını tetikliyor. Tabii bu da şu soruyu akla getiriyor: Peki ama neden aşırı tepki veriyoruz? Binlerce yıllık evrim sürecinde, bizim çoktan unuttuğumuz ama genlerimize kazınmış dehşetli bir korku mu var? Genlerimiz rinovirüsten niye bu kadar korkmuş? Alın size bir komplo teorisi! [1] Picornaviridae ailesinden virüs cinsi. İnsanda nezleden sorumludur; yaklaşık 110 serotipi tanımlanmıştır.

Işığın Hızı Uzayda Sabit mi?

Resim
Evrenin uçsuz bucaksız bir köşesinden diğerine giderken ışığın görünürde sabit hızı değişir mi? Işığın hızı sabit değil de değişken olsaydı kara delikleri, süpernovaları, karanlık madde ve enerjiyi, evrenin kökenini kavrayışımız aynı olur muydu? Işığın boşluktaki hızı c, önemli bir fiziksel sabit ve tam olarak saniyede 299.792.458 metre. "c" değeri yalnızca gördüğümüz ışığı -gökkuşağının renklerini- kapsamıyor. Bu sabit, elektromanyetik radyasyon, çekim dalgaları ve hareketsiz kütlesi sıfır olan herşey için geçerli. Einstein'ın görelilik kuramında ışık hızı, uzayla zaman ve kütleyle enerji arasındaki dönüşümün ana unsuru. Sık unutulan şeyse şu: ışığın hızı sabit değil. Yalnızca boşlukta yapabileceğiniz en yüksek hız c. Bir cam parçasından ışığı geçirin, bir yüzme havuzundan, ya da diğer herhangi bir şeyden; ışığın hızı hemen yavaşlayacak. Peki telekoplarımızla o uzak cisimler arasındaki devasa uzayda durum ne? Uzayda o varsayılan boşluk, tıpkı kozmik bir yüzme havuz

21. Yüzyıl Bilimini Bekleyen Sorunlar

21. yüzyıl biliminin idealize edilmemiş görünümünü saptayan ve bilimsel girişimlerin candamarını etkileyen toplumsal, siyasi ve ekonomik problemleri ele alan rapor Canonical Science tarafından yayınlandı. Rapor (ing., pdf), gerek bilginler, gerekse toplumun diğer kesimleri için hayati bulgular içeriyor. Analizi yapılan sorunlar arasında akademik yayınların büyüklüğünün sınırlanırılmasına yönelik halihazırda varolan trend, araştırma finansmanı, dergilerin sayfa ücretleri ve fiyatları, araştırma sonuç ve verileri için yapılan fikri mülkiyet mücadelesi ve tarafsız değerlendirme yerine gizli sansürün gelmesi, vb var. Kamuya ait bilimsel kütüphanelerin finansmanı ve otuzdört Nobel adayının makalelerinin reddedilmesi de atlanmamış. Harry Morrow Brown, Lee Smolin, Linda Cooper ve yazar Juan R. Gonzalez-Alvarez'in bu sorunlar için çözüm önerileri de raporda yerini almış. Kitapçık bilimin geleceği hakkında iyimser olmamız için nedenleri sıralayan kısa bir bölümle son buluyor.

Memeli Doku Matrislerinde Moleküler Diziliş

Resim
MIT[1] Malzeme Bilimleri Merkezi'nde görevli araştırmacılardan Ray Turner'in bulguları, basit bir karbonhidrat polimerinin memelilerde dokunun oluşumunda doğal bir yapı iskelesi görevi üstlendiğini ortaya çıkardı. Turner'in araştırtığı hyaluronik asit parçacıkları, hayvan ve bitki dokusu matrislerinde kendiliğinden birleşen hiyerarşik bir moleküle işaret ediyor. Daha da ilginci, keşif olağanüstü resimleriyle yeni bir sanat dalına vesile olacak gibi. Doğada bulunanları taklit eden rastgele desenler , bu polimerin sıvı solüsyonlarının cam yüzeylerde buharlaştırılmasıyla beliriyor. Daha sonra görüntüler elektron mikroskobu ya da benzeri optik mikroskoplar kullanılarak fotoğraflanıyor. Turner buna biomatrixgenesis adını takmış. [1] Massachusetts Institute of Technology, ABD.

En İtici On İngilizce Deyim

Memleketin gençliğinin ezici çoğunluğu İngilizce öğrenmeye çalışıyor. Peki ama doğru mu öğreniyorsunuz? Oxford University Corpus, İngilizce'nin en itici ve rahatsız edici bulunan on deyimini (ing.) sıralamış. Millete hizmet için yaklaşık Türkçe karşılıklarıyla birlikte sunuyoruz: At the end of the day - [günün] sonunda, nihayetinde, sonuçta Fairly unique - oldukça benzersiz I personally - kişisel olarak [ben] At this moment in time - [günün] şu anında With all due respect - size saygım sonsuz Absolutely - kesinlikle It's a nightmare - bu bir kabus Shouldn't of - karşılığı yok, "of" ekini alan fiillerle, -mamalı. 24/7 It's not rocket science - roket bilimi değil Artık 24/7 İngilizce öğrenmeye çalışırken, hangi sözleri kullanmamanız gerektiğini anlamışsınızdır, sanırım. Sonuçta, roket uzmanı olmanız gerekmiyor.

Sanal Aldatmaya Sanal Boşanma

Resim
Kocasını üç boyutlu bir sanal oyunda kendisini aldatırken yakalayan kadın kocasını boşuyor (ing.). Amy Taylor (28), mahkemeye kocasını üç kez internette sanal seks yaparken yakaladığını anlatıp, üç yıllık evliliğini bitirmek istemiş. Bu olay beni düşündürdü, ve nihayetinde ona hak verdim. Hangi kadın kocasının üç boyutlu bir gravatarı kendisinden daha çekici bulmasını hazmedebilir ki? Tabii, Lara Croft'unki hariç. İkinci noktaysa semantikle ilgili. Bilgisayar ekranının önünde tahrik olmayı seks diye tanımlayabilir miyiz? Demek istediğim, adamın gidebileceği en uç nokta mastürbasyon yapmak. Bir şeye seks diyebilmek için partnerinizle fiziki temas gerekmez mi? Çok mu eski kafalıyım? Boşanmaya ne demeli? Onun da sanal olması gerekmez mi? Sonuçta suç da sanal...

Blast!: İndiana Jones Tarzı Astrofizik

Resim
İndiana Jones tarzı astrofiziğe hoşgeldiniz! Beş Emmy ödüllü Paul Devlin, NASA yüksek irtifa balonuna yerleştirilmiş yepyeni bir teleskopla galaksilerin nasıl oluştuğunu anlamaya çalışan bilim ekibine liderlik eden kardeşi Mark Devlin'in izinden sürükleyici bir maceraya atılıyor. Yolculukları, onları önce İsveç'in arktik, kutup bölgesine, oradan Eskimo kutup ayılarının kol gezdiği Kanada'ya sürüklüyor. Derken, felaket düzeyinde bir başarısızlık yüzünden onları in ve cinin top oynadığı Antarktika'da buluyoruz. Temel soru hep aynı: "Buraya nasıl geldik?" Blast! bilimadamlarının çılgın yaşamları hakkında. Onların saplantıları, fedakarlıkları, felsefi ve dini sorgulamaları bu bilimsel ve gerilimli takibe duygusal rezonans veriyor. Blast! hakkında daha fazla bilgi ve kısa bölümler izlemek için filmin resmi sitesine uğrayabilirsiniz.

Sabah Kuşları ve Gece Baykuşları

Resim
Araştırmalar sabah kuşu diye tanımladığımız kişilerin gece baykuslarına göre daha kısa sirkadiyen[1] ritimleri olduğunu (ing.) gösteriyor. Sabah insanları uykunun en verimli zamanını uyuyarak geçirip, dinlenmiş ve tazelenmiş olarak yataktan kalkıyor. Gece insanlarıysa uykudan en fazla faydayı alacakları anda uyanıyor, bu da vücutlarında melatoninin artmasına ve halsizliğe yol açıyor; yataktan zor kalkıyorlar. Gerçekte, çok azımız sabahın köründe yataktan zıplayan hakiki gündüz insanıyız. Tabii ki tam anlamıyla gece baykuşu olanlarımız da fazla değil. Uzmanlara göre aşırı uçta olanlar nüfusun %10-20'sini oluşturuyor. Geri kalanımız ortalarda bir yerde. [1] Dünyanın 24 saatlik dönüşüyle ilgili fizyolojik ritimler.

İletişim

Yorumlar kısmı yetersiz kaldığında ya da özel bir soru sormak istediğinizde, veya e-posta (e-mail demek istiyorum) müptelasıysanız iletişim için aşağıdaki e-posta adresini kullanabilirsiniz: archiver[nokta]blogspot[garip "a" işareti]gmail[nokta]com A.

CSS Resimleri

Resim